İPEK İĞNE OYALAR VE MEVLÜT ÖRTÜSÜ




Bu işlenmiş örtü ve oyalar uzun zamandır yayınlanmayı bekliyorlardı. Yandaki örtünün benzerlerini daha önce paylaşmıştım ama kolaj bir resmin içinde çok net olamıştı. bende yeniden paylaşayım istedim. Alttaki ipek oyalı yazmalarda bir harikalar genç kızların kutsal çeyiz sandığından seçmeler:))





Ben kendimi bildim bileli annem ipek oya yapardı. Artık yaşlılık nedeni ile gözleri böyle ince işleri yapmasına izin vermiyor.


Geçenlerde elazığa gittiğimde, annemin sağlığı yerindeyken hiç olmazssa oyanın temel işlenişini öğreneyim istedim. Allahtan annemin genlerini almışım da hemen öğrendim.

Çok mükenmel yapamasamda temelini biliyorum gerektiğinde uğraşıp yaparım. Annemden bana bir beceri daha yadigar kalacak. Allah anneme de babama da ömürleri olduğunca sağlık versin. Herkese olurmu bilmeme ama bana oldu, yani annemin ve babamın bildiği her şeyi öğrenmek ve saklamak istiyorum...


Neyse sonuç olarak artık bende iğne oyası yapmayı biliyorum yaniiii kısmen:))

  • Digg
  • del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Yahoo! Buzz
  • Technorati
  • Facebook
  • TwitThis
  • MySpace
  • LinkedIn
  • Live
  • Google
  • Reddit
  • Sphinn
  • Propeller
  • Slashdot
  • Netvibes

7 yorum:

OKUL KORKUSU

OKUL KORKUSU NEDİR?

Okul korkusu, çocuklarda okula gitmek istememe ve gitmeme durumudur. Okul ilk başlama zamanlarında daha sık görülmekle birlikte okul yaşamının daha sonraki yıllarında da ortaya çıkabilir.

OKUL KORKUSUNUN ÖZELLİKLERİ

Okul korkusu genellikle 6–10 yaşları arasında ortaya çıkar. Ancak ilkokuldan liseye kadar her yaşta görülebilir.

Okul fobisi kronik ve akut(geçici) olmak üzere iki çeşittir. Kronik okul fobisi zamanla oluşur. Bu fobinin oluşmasında kişinin çocukluk yıllarındaki okul fobisini de içine alan çeşitli davranış problemlerinin rolü büyüktür.

Çocuğun okul korkusunu yenip okula alışma dönemi ortalama 3–4 hafta kadardır.

En çok ilköğretime başladığı dönemde ortaya çıkmakla birlikte anasınıfına ve yuvaya başlama zamanında ve okul yaşantısının ilerleyen yıllarında da görülmektedir.

Bu çocuklar genellikle sosyal ilişki kurmakta güçlük çeken, içe kapanık, utangaç çocuklardır. Başarı kaygısı duyarlar ve aşırı onay beklerler.

Bu çocuklar ailelerine özellikle annelerine bağımlıdırlar. Anne ve babaları olmadan bir yere gitmek, bir şey yapmak istemezler.

Psikosomatik belirtiler görülmektedir. Karınlarının, başlarının ağrıdığını, hasta olduklarını söylerler. Bu yakınmalar evde kalmalarına izin verildiğinde sona erer.

İştahsızlık ve uykusuzluk görülmektedir.

OKUL KORKUSUNUN NEDENLERİ

Okul korkusunu temelinde çocuğun anne babaya çoğunlukla da anneye

aşırı bağımlı olması ve anne babadan ayrılma korkusu yatar.

Çocuk anne babası olmadığında kendisine veya anne babasına bir şey olacağından korkuyor olabilir.

Yeni bir kardeşin doğumuyla kardeş kıskançlığının ortaya çıktığı durumlarda görülebilir.

Sorumluluğu almaktan korkabilir.

Anne babanın çocuğun okula başlamasıyla geliştirdikleri endişe ve kaygıları çocuğa yansıtmaları sonucu çocukta okul korkusu çıkabilir.

Annenin de çocuğa bağımlı olması okul korkusunu tetikleyebilir.

Çocuğun geç saatlere kadar ayakta kalması gitmek istememesine neden olabilir.

Performans kaygısı yaşayan çocuklar başarısız olma endişesiyle okula gitmek istemeyebilirler.

Öğretmenin ilgi ve sevgisi diğer çocuklara da yöneleceğinden çocuk kendisine gösterilen ilgi ve sevgiden tatmin olmayabilir.

ANNE BABAYA ÖNERİLER

Anne baba çocukta bağımlılığa yol açacak aşırı koruyucu tutumdan kaçınmalıdır.

Küçük yaşlardan itibaren çocuğa ayrılıkların doğal olduğu hissettirilmeli, vedalaşmalar kısa tutulmalıdır.

Anne babalar kaygılarını çocuğa hissettirmemelidir.

Çocuğun gece erken yatması ve sabah uykusunu almış olarak kalkması sağlanmalıdır. Küçük çocukların 9–10 saatlik uykuya ihtiyaçları vardır.

Okul yaşantısı beraberinde düzen ve disiplini getirdiği için öncelikle çocuğun evde düzenli, disiplinli bir yaşam tarzını oluşturması sağlanmalıdır.

Çocuğun çantasına ailesini hatırlatacak küçük bir obje ya da resim koymak ve özlemini giderebileceği söylemek faydalı olur.

Çocukla içinde bulunduğu durumla ilgili ne hissettiği paylaşılmalıdır.

Çocuğa bu korkunu sadece omun başına gelmediğini, onun yaşında diğer çocukların da bu ya da buna benzer korkular yaşayabileceklerini söylemek daha sağlıklı olacaktır.

Okula gitme korkusunda ödün verilmemeli, mutlaka okula gitmesi sağlanmalıdır. Okula devam etmeme çocuğun okuldan daha çok soğumasına neden olur.

Çocuk okula gittiği zamanlarda maddi olmamak şartıyla ödüllendirilebilir.

Okulda olduğu zamanların yani ayrılığın geçici olduğunu anlatın. Bunun için bir saat resmi hazırlayıp saat üstünde onun okulda olduğu zaman gösterebilir.

Çocuğa neden okula gitmesi gerektiği ve gitmezse neler kaçıracağı anlatılmalıdır.

Okulun ilk günlerinde görülen bu korkunun kaynağı genelde anneden ayrılmak kaygısıdır. Böyle bir ailede, aile bireylerinin birbirlerine karşı aşırı bağımlı durumları göze çarpar. Biri ötekine veya kendisine bir şey olacağı korkusu yaşar. Okul korkusu olan çocuk, okula gittiği zaman anne-babasına bir şey olacağından korkmaktadır. Aşırı bağımlı olan anne ve baba, çocuğuna okulda bir şey olacağı kaygısını devamlı yaşarlar. Ebeveynlerin korku ve endişesi aynen çocuğa yansıtılır. Acaba yolda bir trafik kazası geçirir mi? Arkadaşları tarafından dövülür mü? Çocuk aynı korkuyu anne-baba içinde taşır. Onlardan ayrı kaldığında onlarında başına bir şey geleceğinden korkmakta veya çocuk, ebeveynlerinin kendisini terk edeceklerini düşünmektedir. Bu durumda ebeveynin çocuğa karşı aşırı ilgi göstermeleri sonucunda çocuk, bağımlı bir kişilik özelliği kazanarak, ileride uyum problemleri yaşayabilmektedir.

ÇOCUĞUN OKULA UYUMUNU KOLAYLAŞTIRMAYA YÖNELİK AİLELERE ÖNERİLER

Çocuk için yepyeni bir çevre olan okulda, uyulması gereken kurallar, yeni arkadaşlar, öğretmenler ve yerine getirilmesi gereken öğrenim görevleri onu bekler. Çocuğun okulda yaşayacağı güçlükleri en aza indirmek ve bu sürece daha kolay adapte olmasını sağlamak amacıyla:

a) Çocuğa okul açılmadan önce okul ve öğretmen tanıtılmalı, okul ve öğretmen ile ilgili doğru olmayan abartılı şeyler anlatılmamalı,

b) Çocuğunuzun hatalı davranışlarında okulu ve öğretmenini caydırıcı bir unsur, bir korkutma aracı olarak kullanmayın.”Böyle yaparsan öğretmenin seni sevmez”, “Seni okula almazlar” gibi cümlelerden kaçının. Bunlar çocuğunuzun okulla ilgili olumsuz düşünceler geliştirmesine neden olabilir.

c) Okul alışverişine çocuğunuzla birlikte çıkın ve satın aldığınız araç gereçle ilgili mülkiyet duygusu geliştirmesine yardım etmek için bunları uzun süre kullanacağını, ona ait olan araç gereçler olduğunu anlatın.

d) Okulun ilk günü çocuğunuzu okula siz götürün ve kendini güvende hissetmesi için bir süre okulda kalın.

e) Okula başlamak çocuğunuzun ve sizin yaşamınızda yeni bir düzen demektir. Sabahları okula gitmeden önce birlikte kahvaltı etmeye, onu okula uğurlamamaya dikkat edin. Son dakika uyarılarından kaçının. Bu sadece çocuğunuzun huzursuzluğuna neden olur.

f) Okulla birlikte başlayan yeni düzende çocuğunuzun başlangıçta biraz zorlanabilir. Televizyon seyretmek, arkadaşlarıyla oynamak isteyebilir, ödevlerini yapmayı ihmal edebilir. Zamanı düzenlemesi için ona yardım edin, gerekirse birlikte bir çizelge hazırlayın.

g) Düzenli uyku uyumasını sağlayın, ödevlerini yetiştiremediği için ya da bir program izlemek istediği için uykusundan fedakarlık etmesine izin vermeyin.

h) Okulla ve öğretmeniyle yapıcı bir diyalog içinde olun, öğretmeniyle ilgili bir otorite karmaşası yaratmamak için çocuğunuzun yanında öğretmenini eleştirmeyin. Çocuğunuzun kendi başına halletmesi gereken meselelere karışmayın, bırakın sorunu halledebileceğini görsün.

ı) Çocuğunuzun tüm yaşamının okul olmasına izin vermeyin. Arkadaşlarıyla birlikte olması için fırsatlar yaratın ve bir uğraş edinmesi için onu teşvik edin.

  • Digg
  • del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Yahoo! Buzz
  • Technorati
  • Facebook
  • TwitThis
  • MySpace
  • LinkedIn
  • Live
  • Google
  • Reddit
  • Sphinn
  • Propeller
  • Slashdot
  • Netvibes

1 yorum:

PERDELER VE ÖRTÜ























































Son birkaç gündür arşivimi düzenliyorum.

-çok güzel danteller biriktirmişim neden bunları paylaşmıyorum da saklıyorum?” diye düşündüm.

Elim değmişken bir kaç tanesini sizlerle paylaşayım istedim. Umarım beğenirsiniz, yapmayı düşünenlere kolay gelsin.


  • Digg
  • del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Yahoo! Buzz
  • Technorati
  • Facebook
  • TwitThis
  • MySpace
  • LinkedIn
  • Live
  • Google
  • Reddit
  • Sphinn
  • Propeller
  • Slashdot
  • Netvibes

1 yorum:

ELAZIĞ VE PULLU ÖRTÜ

Geçen hafta Elazığ'a annemleri ziyarete gittik. Yolun yorgunluğu bir yana Elazığ çok değişmiş çoooookkk! Yaklaşık 6 yıldır gitmiyordum çünkü annem' ler kış dönemlerini İstanbulda geçiriyorlardı. Orada görüşmek kolay oluyordu. Bu kış öyle olmayınca özlem arttı..

Gelelim değişikliklere aslında kimsenin yabancı olmadığı bir şey bu, inanılmaz bir yapılaşma. Evimiz merkeze arabayla beş dakika uzakta bir mahalleydi, ve hep müstakil bahçeli evler vardı. Bizim evin ön tarafı da tamamen açıktı yani bina falan yoktu. Şimdi ise binalardan bir perde var gibi. O boş alan tamamen dört, beş katlı aralıksız binalarla dolmuş. Evin yolunu bulmakta zorluk çektim, komik değil mi? Evet eşimde güldü zaten....

Eskiden yani çocukluğumun güzel zamanlarında bahçede uzandığımızda başımızın üzerinde yıldızlar parlardı. Oysa şimdi, bırakın uzanıp gökyüzünü izlemeyi bahçede oturamıyoruz bile...... sadece bu da değil her yer ama her yer o kadar büyük binalarla dolmuş ki...

Çocukluğuma bir yer bulamadım. Sanki çocukluğum başka bir yerde geçmiş gibi. Değişimi normal buluyorum kaçınılmaz bir şey. Normal bulmadığım ise insanlardaki o büyük değişim daha altı yıl önce mahalleye girdiğimde herkesi tanır ve selam verir, hatta birkaç kişi toplanmış çay keyfi yapıyorsa ayak üstü çay bile içerdik. Şimdi ise aynı insanlar bana uzaylıymışım gibi bakıyorlardı. Neyse değişmeyen tek şey değişimdir değil mi?

Ama sevindirici bir şeyde var Harput kalesinde arkeolojik kazılara başlanmış. Kalemiz büyük ve önemli bir kale olmasına rağmen ne uzmanlar nede halk yeterince koruyup değerlendirmemişti. Biz eşimle kaleyi gezerken bile birkaç genç kız ellerinde taşlarla isimlerini kazımaya çalışıyorlardı. Uyarılmak bile onları durdurmadı biz oradan ayrılırken sanırım büyükleri gelip kızınca kikirdeyip çok önemli (!) işlerini bıraktılar. Genede geçte olsa gerekli önemin gösterilmesi hoşuma gitti.

Ben her yaz kendime yapacak bir şeyler bulurum bu yılda en üsstteki resimde gördüğünüz pullu örtüyü öğrendim. Kurdalelerle biraz daha süslenebiliyor ama ben sade halini daha çok beğeniyorum. İlerleyen günlerde yapım aşamalarını fotoğraflamayı düşünüyorum. Nette gezinirken çeşitli örtüler gördüm onları da sizlerle paylaşmak istedim. Bu örtüler benim çok hoşuma gitti. Umarım sizlerde beğenirsiniz. Yapmayı düşünenler varsa şimdiden kolay gelsin.....

  • Digg
  • del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Yahoo! Buzz
  • Technorati
  • Facebook
  • TwitThis
  • MySpace
  • LinkedIn
  • Live
  • Google
  • Reddit
  • Sphinn
  • Propeller
  • Slashdot
  • Netvibes

3 yorum:

KÜÇÜK MOTİFLER

Gene arşivde bekleyen modellerden var elimde. Ehhh artık beklemesinler değil mi. Belki model arayanlara faydası olur. Yapmak isteyenler ve başlamak isteyenlere şimdiden kolay gelsin..


  • Digg
  • del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Yahoo! Buzz
  • Technorati
  • Facebook
  • TwitThis
  • MySpace
  • LinkedIn
  • Live
  • Google
  • Reddit
  • Sphinn
  • Propeller
  • Slashdot
  • Netvibes

1 yorum:

ŞALLAR VE PATİK




Sizlerle arşivimde uzun zamandır bekleyen şalları ve büyükler çok şık bir patik modelini paylaşmak istiyorum.
-Ağustosun ortasında yız nereden çıktı şal ve patik? diyeceksiniz.
Ama hep ağustosta kalmıyacağız değilmi:)). Eninde sonunda sonbahar ve kış gelecek...

Gerçi küresel ısınma diye bir gerçek var kimsenin kaçamadığı, kendini ayrı tutamadığı. Ben küçük bir kasabaya ve dünyanın bir ucuna giderim kurtulurum diye bir şey yok. Kendimizi bu gerçeğe alıştıralım hepimiz elbirliği ile oturduğumuz dalı kesiyoruz.

Dün bloglardan birinde afrikalı aç çocukların resimlerini gördüm hala ellerim titriyor, içim acıyor kendimi toparlayamadım.( benim yüreğim o resimleri buraya koymaya elvermedi.) Bütün dünya bunların olmasına nasıl izin verdi? Bunun sonuçlarının kendilerinide etkileyeceğini düşünmediler mi? Bütün insanlık bu duruma nasıl göz
yumdu, kendi çıkarları ve lüksü için göz yumduğu bu yok oluşun eninde sonunda o çok korunaklı saraylarından içeri girebileceğini hiç düşünmediler mi?Ya da topluca ne düşündük? Vicdanımızı nasıl susturduk? Bir yardım kuruluşuna bir miktar yardımla biz elimizden geleni yapmışmı olduk, yoksa iç savaşlarla kendilerini ve topraklarını bu
hale getirmeselerdi herkes yaptıklarının sonucuna katlanır mı dedik? Biz bütün bunları düşünürken o çocuklar hala bir poşedin arkasından sürünüp yiyecek birşey bekliyorlar. Bu onların suçu değil. Sadece bir satranç oyununda ilk verilen piyonlardı onlar. Dünyayı yöneten güçler ilk o bölgeyi ve insanlarını gözden çıkardılar sıra bizede geliyor sonra; daha sonra sıra onlara gelecek. Belki geç gelecek ama gelecek. Tabi uzayda yaşayacak bir yer bulmazlarsa :0))

Aslında duygularımı anlatacak bir söz yok.... yani yüreğimdeki yangını ve acıyı nasıl ifade edenbilrim ki? Ne yapabilirim, nasıl yapabilirim?
Belki çok klasik olacak ama lütfen, lütfen ülkemizin kaynaklarına ülkemize ve çocuklarımıza sahip çıkalım. Onların pamuklar içinde saklanması gerekiyor açlık çekerek ölmemeliler.
( ben çocuklarımın resmini koymak istedim dilerim onlar bu kabusu yaşamazlar.)




  • Digg
  • del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Yahoo! Buzz
  • Technorati
  • Facebook
  • TwitThis
  • MySpace
  • LinkedIn
  • Live
  • Google
  • Reddit
  • Sphinn
  • Propeller
  • Slashdot
  • Netvibes

1 yorum:

BUĞDAY ÇİMİ

Geçtiğimiz günlerde basında yer aldığı gibi, anti-aging araştırmalarının yeni gözdesi buğday çimlerinin ya da filizlerinin suyu! Hiç dikkat ettiniz mi... Tamamen etobur olan kedi ve köpekler bile zaman zaman çim yerler. Çünkü doğadaki tüm canlılar gibi onlar da kendilerine neyin yararlı olduğunu içgüdüleri sayesinde çok iyi bilirler. Buğday çiminin önemi öncelikle yaprakların, yeşil görünmesini sağlayan klorofil içeriğinden gelir. Klorofil birçok bitkide bulunur. Buğday çimi yenilebilir canlı klorofil için bildiğimiz en uygun ve en zengin doğal kaynaktır. İçeriğindeki klorofil oranı yüzde 70'i bulur.

Kanı Temizler

* Klorofil neden bu kadar önemlidir? Klorofil güneşin yaşam veren gücünün bir başka formudur. Bu madde bitki yaşamının temelidir. Biliyorsunuz ki bitkiler şu güzel dünyamızı, akıl almaz mükemmellikteki sistemi ayakta tutan en önemli etkendir. Yağmur ormanlarının azalmasıyla başımıza neler gelebilir, düşünmek bile istemiyorum... Klorofilin besin olarak önemi, 1911 yılından bu yana inceleniyor. Klorofilin en önemli özelliklerinden birisi, insan kanında oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri olan hemoglobinle hemen hemen aynı kimyasal yapıya sahip olmasıdır. Klorofil ağızdan alındığında, kırmızı kan hücrelerine hemen karışır ve kanımızı temizler. Klorofil dokuların iyileşme hızını arttırır. Bu nedenle uzun yıllardır kanserli hastaların tedavisinde kullanılıyor.

* Buğday çimi ile mükemmel detox! Araştırmalara göre, buğday çiminde 20 çeşit amino asit, diğer gıdalarda bulunmayan yüzlerce farklı enzim bulunmaktadır. Organik toprakta yetişen buğday filizleri, 102 doğal mineralin 90 tanesini içinde barındırır. Bu gerçekten istisna sayılacak bir zenginliktir. Buğday çimi taze olarak tüketilirse; metabolizmayı uyarır, tiroid bezlerinin sağlıklı çalışmasını sağlar, lenf sistemini temizler, kalbin fonksiyonlarını arttırır, kan basıncını normalleştirir, kolesterolü düşürür, iç organlarımızı özellikle rahmi, akciğerleri, karaciğeri, böbrekleri ve bağırsakları temizler. Sindirim sisteminde kötü koku yaratan bakterileri yok eder. Buğday çimi bir sağlık ve gençlik iksiridir. Bir bardak buğday çiminde, 5000 mg klorofil ve 92 mineral dışında hiç küçümsenmeyecek oranda vitaminler bulunur. Bunların başlıcaları 2000 mg ile C vitamini, 360 mg. E vitamini, F, K ve B grubu vitaminleridir. Buğday çimeni suyu; havuç suyu, sebze suları ve diğer meyve suları ile karşılaştırıldığında, onlardan daha güçlü detox etkisi olan bir maddedir.

* Buğday çimi ve cildimiz: Buğday çimi suyu; başta sedef ve egzema olmak üzere, yara, yanık, kaşıntılar, güneş yanıkları, böcek sokmaları ve her türlü cilt tahrişine iyi gelir. Az miktarda kullanıldığında diş çürümelerini ve diş eti hastalıklarını önler. Gargara yapılırsa boğaz enfeksiyonlarını iyileştirir. Saçlı deriye sürerseniz, saçlarınızın kalitesini yükseltir.

PİŞİRMEDEN TÜKETİN

Başucunuza buğday çimi ektiğiniz bir saksı koyarsanız, gece boyunca havası temizlenmiş, bol oksijenli bir odada güzel güzel uyursunuz.

* Önerilen doz: Buğday çimi tazeyken yararlıdır. Pişirecek olursanız tüm değerini kaybeder. Sağlığınızı korumak için günde 2–8 yemek kaşığı kadar içmeniz yeterlidir. Tedavi amacıyla kullanılacaksa günlük doz 8-16 yemek kaşığına kadar çıkarılabilir. Tabii hepsi birden içilmez. Bu dozlar gün içinde bölünerek alınmalıdır.

En iyisi taze sıkılmışı

Buğday çimi suyu, yurtdışında tablet ve toz olarak satılsa da en iyisi taze sıkılmış olarak kullanmaktır. En pratik çözüm, evinizde yetiştirmektir. Bu amaçla;

* İstediğiniz büyüklükte bir saksıyı organik toprakla doldurun. Buğdayları ekmeden önce 1 gece suda bekletin. Güzelce sulanmış toprağa buğdayları ekin. Üzerini ince bir toprak tabakası ile örtün. Toprağın üzerine 4–8 parça iyice ıslatılmış gazete kâğıdı yerleştirin. Bunun üzerine de gazete kâğıdının kurumaması için ince bir naylon örtü koyun. Ama kenarlarını saksının içine sıkıştırmayın. Çünkü tohumların hava alması gerekir. Dört gün sonra örtüyü açarak yeşilliği sulayın.

* Saksınız gölge bir yerde olmalı, direkt güneş ışığı ile temas etmemelidir. Günde 1 kere sulamanız yeterlidir. Buğday çimleri yerini severse, 7. günde iyice büyümüş olurlar. Yeşillik 12–15 cm kadar uzadığında, ihtiyacınız kadarını, olabildiği kadar dibinden kesin. Vitamin ve minerallerin çoğu bitkinin dibine yakın yerdedir. Sonra isterseniz salatanın üzerine doğrayın ya da en iyisi suyunu çıkarıp taze iken için. İsterseniz diğer meyve suları ile karıştırabilirsiniz. Tadı pek güzel sayılmaz!

  • Digg
  • del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Yahoo! Buzz
  • Technorati
  • Facebook
  • TwitThis
  • MySpace
  • LinkedIn
  • Live
  • Google
  • Reddit
  • Sphinn
  • Propeller
  • Slashdot
  • Netvibes

2 yorum:

Reklâmlar ve Çocuklar

Çocuklar reklâm mesajlarını nasıl algılıyorlar? Bu durum, yaşlara göre nasıl değişiklikler gösteriyor?

Çocuklar reklâmları çok iyi izleyebiliyorlar, çünkü: dikkatlerini vermeleri için kendilerini zorlamalarına gerek kalmıyor, ek bir zahmet gerekmiyor. Özellikle, görerek ve yaparak öğrenme becerileri çok gelişmiş olan 5 yaşının altındaki çocuklar, reklâmlara çok iyi bakabiliyorlar. “Mesaj” görsel işaretlerle aktarılabilen cinsten ise ve çocuğun kavram dağarcığına uyuyorsa, “tam” algılanabiliyor. Yaş büyüdükçe sözel beceriler artsa bile, ilk baştaki görsel algılama eğilimi çok güçlüyse, reklâm görüntüsüne sözünü dinlemeksizin bakma alışkanlığı büyük yaşlarda da devam ediyor. Küçük yaşlarda yoğun televizyon seyretme pek çok çocukta sözel becerilerin güçlenmesini önlüyor; ya da sadece var olan bakma-görme becerilerini ihtiyaç duyulandan fazla güçlendiriyor; bu durum ömür boyu pek değişmeksizin sürüyor. Sabırsızlık, sonunu bekleyememe, tam anlamadan hareket etme gibi davranış özelliklerinin yaş büyüdükçe kaybolması gerekir; sözel becerilerin gelişimi bu ilerlemenin altyapısını oluşturur. Sürekli görsel işleyen bir beyin, sözel becerileri geliştirmekte zorlanabiliyor. Bazı çocuklar bu açıdan özellikle risk taşıyabiliyorlar. İlke olarak 3 yaşın altındaki çocukların televizyon reklâmı seyircisi olmalarını istemiyorum. Televizyon ve benzeri durumlarda karşılıklı olmayan, “tek-taraflı” ilişkiye küçük çocukların pek ihtiyacı yok...

Ebeveynler, çocukların reklâmla ilgili algı ve tutumları (örneğin reklâmda gördüğü her şeyi doğru kabul etmeleri veya satın alalım diye tutturmaları) karşısında nasıl davranmalılar? Bu türden durumlarda çatışma doğmaması için veya olası çatışmaların giderilmesi için neler yapılmalı?

Bu anne-babaların genelde çocuklarının isteklerini nasıl değerlendirdikleriyle ilişkili. Reklam çocukları alışverişe özendirici etkenlerden birisi... Vitrinler, büyük alışveriş merkezleri, güzel paketler gibi.

Satın alma dürtüsüne boyun eğmemeyi öğretmek, çocuk eğitiminin önemli bir aşaması:

  • Hangisi uygun, hangisi kabul edilebilir?
  • Neden satın aldığını biliyor mu?
  • Hangi ihtiyacı için satın alınsın istiyor?

Burada çocuğa öğretilen bilinçli tercih yapmak. Kendini tutmayı öğrenmek... Anne-babanın model teşkil edebildiği, kararların zamana yayılarak verilebildiği ortamlar, reklâmların lüzumsuzu satın aldırıcı etkisine karşı koyabilmek için bir asgari koşul.

Sadece reklâmlarda değil, herhangi bir medya aracından (internet, gazete vs) öğrenilen bilgi “öyleymiş” gibi kabul ediliyor. Sanki sihirli ya da ilahi bir kaynaktan geliyormuşçasına inandırıcı olan bu tip bilgiler genel geçer doğru kırıntılarının yanında yayıncının, reklâmcının, ya da üreticinin inanmamızı istediği bilgileri de içeriyor. Biz de, genel geçer doğruyu zihnimizden içeri alırken, diğer bilgileri de aynı kesinliğe sahipmiş gibi yanında kabul ediyoruz. Aynı sağlamlıkla inanıyoruz. Çocuklarda zihinsel mekanizmalar genel geçer klişelere karşı çok geçirgen olduğundan ötürü, bu inandırma işlemi kolay oluyor... Ama zihin böyle bir şey işte...


Reklâmlarda çocuk oyuncuların kullanılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Çocukla
rın, yetişkin izleyicilerin reklâm mesajlarını algılamalarında nasıl bir etkisi oluyor? Çocukların kullanılması ne derece doğru?

Reklâmda çocukların oynaması, ilgi çekici ve hoş duygular uyandırıcı bir etki; çocukların pozitif duygularla ilgili beyin sistemlerini otomatik olarak harekete geçirdiklerini biliyoruz. Bir çocuk gördüğümüzde, davranışlarımızın, ses tonumuzun nasıl değiştiğini düşünün bir... Gördüğümüz reklâma, “etkiye açık” olarak yaklaşmamızı sağlıyor. Çocuk içeren bir reklâm (içeriği kime yönelik olursa olsun), taklit davranışını kolayca doğurabiliyor. Çocukların taklit eğiliminin ne kadar güçlü olduğu malûm. Hele gerçek ve hayal ayrımını yapma yetisini henüz tam kazanmamış (okul öncesi) çocuklar için neyin taklit edildiği (bizim için) önem taşıyor. Filmlerde, reklâmlardaki çocukların davranışlarını diğer çocuklar taklit ediyor diye püritence bir yasakçılık taraftarı değilim. Daha ziyade başka insanlara kötü muameleyi özendiren reklâmlardan hoşlanmıyorum. Ya da hayatın gerçeği olan, ama bir reklâm filminde yer alması gerekmeyen birçok şey var. Örneğin, çocukların çalışması ve çocuk işçiler hayatın tatsız bir gerçeği; ama bunun reklâm filminde ele alınarak meşrulaştırılmasını doğru bulmuyorum. Yaz tatilinde çalışan çocuk, babasına yardım eden çocuk değil, “çocuk işçi” burada kastettiğim. Çocuklarımızın reklâmların içeriğinden etkilenmesini istemiyorsak, bunun en kestirme yolu hangi saatlerde ve neleri seyrettiğini bilmek, denetlemeyi başaramıyorsak, televizyon izleme saatlerini sınırlamak bir yol olabilir. Her televizyonun bir açma-kapama düğmesi var... Yayıncılardan beklenen ise reklâm yayın saatlerinin çocuklara göre ayarlanması.

Bir de son zamanlarda eklenen klip-reklam sendromu tartışması var?

Klip sendromu tanımı geçersiz, yanıltıcı bir tanım; yani, klip ya da reklam seyrederek otistik olunmuyor. Ama dil gelişimini tamamlamamış, iletişimi becerileri tam oturmamış çocukların, günlerini klip kanalları başında geçirmeleri gelişimlerini bozabiliyor; özellikle sözel becerilerini kısıtlayıcı etkiler yaratabiliyor. Genetik yatkınlık taşıyan çocuklarda bu etkiler otizm belirtilerinin ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu tip gelişme gecikmelerine ne kadar erken müdahale edilirse, o kadar iyi... Ama dört yaşından sonra hiçbir şey yapılamaz vs gibi görüşlerin de pek bir geçerliliği yok; gazete başlıklarına yansıtılış şekli anne-babaların kafasını karıştırıcı oldu galiba...

Peki, ne yapalım? Üç yaşının altındaki çocuklara yemek yedirmek için klip ve reklam seyrettirmek dışında bir yol bulalım; küçük çocukların edilgin ve bakarak izleyen olduğu durumların dışına çıkmalarına yardımcı olalım...

Nasıl mı? Oyun ne güne duruyor? Yanına oturup, sıkıntımıza tahammül edip, göz göze diz dize zaman geçirelim... Bütün gün mü? Ne mümkün... Ama TV karşısında çocuk oyalama ihtiyacı bir “realite” ise (-ki öyle), 3 yaşından küçük çocuklara özel programları arayıp bulsak daha iyi olur...

KAYNAK: Prof.Dr.Yankı Yazgan

  • Digg
  • del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Yahoo! Buzz
  • Technorati
  • Facebook
  • TwitThis
  • MySpace
  • LinkedIn
  • Live
  • Google
  • Reddit
  • Sphinn
  • Propeller
  • Slashdot
  • Netvibes

1 yorum:

ÇOCUKLARDA PSİKOLOJİK OLGUNLAŞMA

Okul öncesi dönemi çocuğun yaşamında gelişim hızının yüksek olduğu ve çocuğun kişiliğinin biçimlendiği en önemli dönemdir. Bu dönem çocuğun kişiliğinin temel yapısının oluşması açısından ayrı bir yere sahiptir. Çocuğun yaşamındaki insanlar arası ilişkilerin düzeyi, tepkileri, düşünceleri, duyguları, korkuları, alışkanlıkları, olaylar karşısındaki tutumu, iyi veya kötü huylar edinmesi bu dönemde belirlenmektedir.

Çocukların gelişimlerini desteklemek amacı ile uzman ekibimiz tarafından mesleki teknikler kullanarak çocuğa ve aileye yönelik psiko-sosyal destekli çalışmalar yapılmaktadır.

Kendi adına düşünebilmek ve karar verebilmek,

Kendine karşı gerçekçi bir güven duygusu içinde olmak,

Olumlu bir benlik değerini geliştirmiş olmak ve kendini sevmek,

Gerçekçi bir çevre algısına sahip olmak (Örnek: Çevreyi düşmanca algılamamak),

İletişim kurma ve geliştirme becerilerine sahip olmak,

İstek ve ihtiyaçlarını uygun bir yer ve zamana kadar erteleyebilmek,

Hataları ile yüzleşmekten kaçınmamak,

Benmerkezci duygu, düşünce, davranış biçimini aşmak (Örnek: Sadece kendi isteklerini gerçekleştirme doğrultusunda davranmamak),

Anlık ve tepkisel davranmak yerine duygu ve düşüncelerini muhakeme becerisini kullanarak ifade etmek,

Sosyalleşme ile ilgili donanmış olmak (Örnek: Sıra kavramı, paylaşma v.s. ),

Yaşına uygun sorumlulukları alabilmek.

Çocuklarımızın bu özellikleri kazanıp gelecekte sağlıklı bireyler olabilmeleri için onlarla etkili bir iletişim kurmalı ve onların fiziksel, ruhsal ve zihinsel gereksinimleri karşılanmalıdır. Bu açıdan okul öncesi eğitim olanaklarından yararlanıp, çocuklarımıza nitelikli ve yeterli zaman ayırabilir, sevgimizle onlara güven kazandırabiliriz.

  • Digg
  • del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Yahoo! Buzz
  • Technorati
  • Facebook
  • TwitThis
  • MySpace
  • LinkedIn
  • Live
  • Google
  • Reddit
  • Sphinn
  • Propeller
  • Slashdot
  • Netvibes

0 yorum: